12 Nisan 2010 Pazartesi

MARTI YÜZÜ

Deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş dostlarım beni sürekli
Bir kaptanım çünkü, kağıt gemilerden emekli...
Gülemedim ki hiç hasta yatağının baş ucunda
Haberi bu yüzden yoktur annemin sol yanağımdaki gamzeden
Komidinin üstündeki ilaçların sayıları arttıkça

Kutularından yaptığım gökdelenin uzamasına sevinirdim
Ve bilmezdim annemin yaşantısındaki renkliliğin
Yalnızca raflara dizili kavanozların içindeki reçeller olduğunu
Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru
Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar
Beni senin gibi bir de annem terketmişti, ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur
Sıralanmış saksılar vardı limana bakan penceremizin önünde ve çiçekler arkasında ekmek kırıntıları serpen martı yüzlü bir anne
Terasta toplanan kadınlar limandaki beyaz geminin ışıkları yanınca, dedikodusunu yapmayı unuturlardı
Tam o saatte sokaktan geçen yazlık sinemadaki biletçi kızın
Annesinin dizlerinin dibinden hiç ayrılmayan uslu bir çocuk gibidir limandaki deniz
Ama sokağa çıkıp dalga olmak geçer yüreğinden...
Hiçbir bardakta dudak payı bırakmadınız bana
Bir kaşık sesini bile çok gördünüz şekersiz içerek çaylarınızı
İki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine
Kendi başıma zor sığıyorum bugün, büyüdükçe insan yalnızmı kalıyor ne?
Kabuğunu koparmadan ne bir elmayı soyabildim, ne de iyileştirebildim bir yaramı
Ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna
Bendim çünkü bıçağı saplayan onun yurduna
Büyüklerle ben yapamıyorum, çocuklar da almıyor beni oyunlarına
Devlet dairesinde yangından kurtarılmayacak sıkışmış bir çekmece gibiyim açılamıyorum sana
Kardeşiyle sokaklarda hep bir örnek giydirilen sen nasıl sevmezsin eşitliği?
Yürürken düşen çoraplarını aynı hizaya getirmek için annen değilmiydi önünde diz çöken!
Yol kenarlarındaki yağmur mazgallarını kumbara sanıp harçlığımı atardım
Bu yüzden en çok denizden alacaklıyım...
Sunay Akın

Hiç yorum yok: